Paketteki Masumiyet
Hediye alıp vermeyi, özellikle de almayı sevmeyen var mıdır içimizde? Sanırım yoktur. Tabiî ki hediye almak hatırlanmak anlamına geldiği için hepimiz hatırlanmaktan mutluluk duyarız.
Ne tür hediyeler almaktan hoşlandığınızı hiç düşündünüz mü? Ya da ne tür hediyeler seçmeye özen gösterdiğinizi…
Hangi sözlüğe bakarsanız bakın hediye “ sözcüğünün karşılığı; birini sevindirmek mutlu etmek için karşılıksız verilen şey” şeklindeki açıklamayla karşılaşırsınız.
Fakat nedense ben hediye kavramının o masum, içten, samimi anlamını yitirdiğini düşünüyorum. Neden derseniz: Bizler birine hediye almak istediğimizde günlerce haftalarca düşünür vereceğimiz hediyeye kendimizden, ruhumuzdan bir şeyler katmak için çabalardık. Nasıl bir şey vermeliyim ki hem onda kalsın hem baktıkça beni hatırlasın mantığı hakimdi.
Şimdilerde hediye alıp vermek bir yarış haline getirilmeye başlanmış durumda.
Örneğin geçenlerde şöyle bir konuşmaya şahit oldum:
Baba, anneye soruyor; “Götürdün mü oğlanın hediyesini okula?”
Anne cevap veriyor, “Götürdüm çok sevindi”. Buraya kadar, çocuklarına hediye aldıklarını düşünürken konuşma şöyle devam etti
“Verdi mi arkadaşına?”
“Verdi verdi. Kız hediyeyi açınca çok sevindi. Bizim oğlan da “anne ne güzel şey almışsın." dedi bana”
Meğer sınıfta yılbaşı çekilişi yapılmış. Anneler toplanmış. Kurada ismini çektikleri arkadaşlarına hediye alacaklarmış. Ama tabiî ki bu görev annelere düşmüş her zamanki gibi… Birbirlerinin çocuklarına aldıkları hediyeleri getirmiş çocuklarının da bu hediyeleri arkadaşlarına vermesini gururla izlemişler. “Kim ne değerde hediye almış” konusu da kendi aralarında değerlendirilmiş.
Ben bu annelerin çocukların masum duygularını çaldıklarını düşünmekten kendimi alamıyorum.
Keşke çocuklarına içlerinden geldiği gibi masumca, basit, duygularına tercüman olacak hediyeler seçmelerini, hediyenin manevi değerinin olduğunu öğretmiş olsalardı.
Ortaokul sıralarında doğum günü kutlamasına gelen arkadaşlarımın içinde maddi olarak gerçekten çok sıkıntılı günler geçiren bir arkadaşımın hediyesini anımsadım; Herkes hediyesini verdi, teşekkürler edildi hediyeler açıldı, gözler parladı… Derken bahsettiğim arkadaşım yanıma sokuldu “Şey… ben… hediye alamadım ama sana bunu getirdim” diyerek bana bir zarf uzattı. Açtım… içinden karakalem (resim kalemi olmadığından kurşun kalemle) çizilmiş bir ağlayan kız resmi. Gözlerime inanamadım. Arkadaşımın yetenekli olduğunu bilirdim ama benim için özel olarak birinin elleri ile bir şey hazırlaması beni çok mutlu etmişti. Sarıldık. Ağlaştık. Belki o güne kadar hatta bugüne kadar aldığım en değerli hediye idi.
Yaşım ilerledikçe çocuklarıma da hediye seçmeleri gereken durumlarda hep kendi ruhlarını katarak bunu yapmalarını aşılamaya çalıştım.
Çocuklarımıza hediye vermenin bir görev ya da gösteriş değil duygularımızı göstermenin masum bir yolu olduğunu öğretelim ki hediye aldıklarında ve verdiklerinde sonsuz mutluluk duyabilsinler.