Çocuk ve Kurallar
Suçlu Çocuk Yoktur,
Suça İtilmiş Çocuk Vardır .
Çocuklar, her dakikasında dört ciddi suç işlenen bir dünyaya gözlerini açıyorlar. İstatistik verileri, kayıtlara geçmeyen «gizli suç» lar ve halka halka yayılan anti - sosyal davranışlar ortamıyla da genişletince, ortaya çıkan toplumsal panoramayı göz önüne getirmek zor olmayacaktır.
Çocuk, aslında gelişiminin ilk evrelerinde yaşamını çoğunlukla anti - sosyal nitelikte dürtülerle (impulse) yönlendiren ve böylelikle doyum sağlayan bir varlıkdır.
Küçük yaşlarda tüm çocuklar ufak tefek suçlar işlerler. Hatta bazı uzmanlara göre, «her çocuk kendisini yenebilecek suçluluk dürtülerine sahiptir; aslında suçluluk kategorisine girdiği halde önemsiz sayılan küçük suçları işlemeyen hiç kimse yoktur.» Çocukluğunda komşunun bahçesinden yasak meyveyi çalmamış kaç kişi yaşamıştır şu dünyada?
Ancak bu, çocukların gelecekte de suç işleyecekleri, suçlu olacakları anlamına gelmez. Gelişim süreci içinde çocukların büyük bir bölümü toplumsallaşmada ve çevreye uyumda denge sağlayacaklardır.
Çocuklar, hangi kurallara neden uyulacağını yeterince algılayamazlar, çünkü henüz asosyal'dirler, toplumsallaşma süreci tamamlanmamıştır. Çoğunlukla yetişkinler onlara uyulacak kuralları nedenleriyle anlatmazlar. Aslında kurallar da onların doğal dürtüleriyle çelişmektedir.
Ergenlik dönemindeyse, suça yönelten etkenler, hızlı bir bedensel ve ruhsal değişimden, kalıtımsal nedenlerden, zekâ potansiyelinin sınırlılığından kaynaklanacağı gibi, çocukluk evresine dek uzanan yanlış eğitim ve yetersiz sevgi kökenli de olabilir.
Öte yandan değişen değer yargıları, ahlak kurallarının yarattığı karmaşa, hızlı ve düzensiz kentleşme ve sanayileşme, göçler, ekonomik bunalımlar gibi sosyo-ekonomik kaynaklı nedenler de ergeni suça iten etkenler arasında sayılabilir.
Ayrıca savaşın getirdiği yıkımın ergenleri suça iten önemli bir etken olduğu görülür. Birinci ve ikinci Dünya Savaşlarını İzleyen yıllardaki çocuk suçluluğu oranlarının, tüm dünya ülkelerinde gösterdiği artış bunu kanıtlamaktadır.
Başta B. Amerika, Japonya ve İsveç olmak üzere birçok ülkede, ikinci Dünya Savaşından hemen sonra çocuk suçluluğu alanında hızlı bir artış kaydedilmiştir.
Ülkemizdeki istatistiklere de bakıldığında, Türkiyenin savaşa girmemiş olmasına karşın, 21 yaşından küçük olan suçlu oranının, 1936'da yüzde 23, 1938'de yüzde 24,5'dan 1940'da yüzde 27,5, 1941 ve 1942'de yüzde 32,7'ye yükseldiği, özellikle ikinci Dünya Savaşından bu yana hızlı bir artış gösterdiği görülür.
Burt, çocuk suçluluğunu, «bir çocuktaki anti - sosyal eğilimlerin yasa müdahalesi gerektirecek bir duruma dönüşmesi biçiminde tanımlar. «Yarardan uzak olma», "kötü niyetle işlenmiş olma» ve «olumsuzluk" çocuk suçluluğunun tipik özellikleri arasında sayılabilir.
Örneğin, girdikleri şapkacı dükkanından bir tek şapka alıp diğerlerini parçalayan, bir sepet şeftali çalıp birkaçını yedikten sonra gerisini çürümeye bırakan çocuklar, bu özelliklere uygun bir davranış göstermişlerdir.