Çocuk Gelişiminde Aile
Çocukların gelecekte uyumlu ve başarılı olabilmeleri için eğitimciler en iyi eğitim yollarının geliştirilmesi çabası içindedirler. Her ne kadar kişilik gelişimi insanın yaşamı boyunca süregeldiği kabul edilse de, kişilik gelişmesi ve yapılanmasında temelin çocukluk döneminde atıldığı gerçeği geçerliliğini korumaktadır.
Ailenin çocuk üzerindeki ilk etkilerinin son derece önemli olduğunu sosyal uyum üzerine yapılan çalışmalar göstermiştir. Anne-babanın ve ailenin diğer bireylerinin çocukla olan etkileşimi, çocuğun aile içindeki yerini belirlemektedir.
Çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır, ilk yaşantıların örülmesinde büyük önem taşımaktadır. Okul öncesi dönemde çocuk, sosyal birey olmayı öğrenirken aynı zamanda özdeşim yapacağı bir modele gereksinim duyar. Kişilik oluşumu için gerekli olan özdeşim, büyük olasılıkla aile içindeki yakın bir üye ile gerçekleşmektedir.
Özdeşim nesnesi genellikle anne-baba olmaktadır, fakat ağabey, teyze, hala, dayı ya da amca gibi aile içinden bir erişkin de özdeşim nesnesi olabilir. Bu üyelerin bozuk bir kişilik yapısına sahip olması halinde, olumsuz davranış örneğinin çocuğa yansıma olasılığı artmaktadır.
Ailenin çocuğa karşı tutumlarını belirlemede ve çocuk yetiştirmede, anne-baba tarafından çocuğun gelişim dönemlerinin özelliklerinin neler olduğunun bilinmesi çok önemlidir. Çocuk erişkinin küçük bir modeli değildir. Çocuğu erişkinden ayıran birçok özellik vardır.
Çocuğun kanıtlanabilir en güçlü tarafı ve üstünlüğü öğrenme güdüsüdür. Çocuk, Montessori`nin "emici zihin" diye adlandırdığı bir yetiye sahip olarak doğar. Kültür, töre, ülkü, duygu, davranış ve inançların "emilip" benimsenmesi, çocuğun doğumuyla altı yaşı arasındaki "emici zihin" döneminde gerçekleşir.
Aile içindeki ilişki dinamiğini, anne-babanın çocuğa ilişkin tutumlarını değerlendirirken, gözden geçirmek gerekir. Aile üyelerinden birinin başarısı veya başarısızlığı herkesi etkiler. Aile içindeki çatışmalar (kardeşler arası, anne-baba, anne-çocuk veya baba-çocuk çatışması v.b.) da aile içindeki her bir bireyi etkiler. Ancak çatışmaları önem sırasına koymak gerekirse, anne-baba çatışması ailenin tüm bireylerini diğerlerine oranla çok daha fazla etkilemektedir. Aile için, anne-baba ilişkisi daha temeldir.
Aile de Olumsuz Davranışlar
Sevgi ve Eğitim çocuğun anne-babadan aldığı iki önemli kavramdır.
Sevgi; kabullenme, koruma, kollama ve sevecenlik gibi bütün olumlu duyguları içerir.
Eğitim ise; öğretilen her şeyi, verilen bilgileri, becerileri, yasakları, kuralları, inançları, değer yargılarını, görgü kurallarını ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olan tüm toplumsal değerleri kapsar.
Olumsuz aile davranışlarında ailenin verdiği sevgi ya yetersiz veya aşırı, eğitim ise gevşek ya da sıkı olmaktadır. Aşırı sevgi tutumunda, aile çocuğu sevgiye boğucu, onu çok koruyucu ve aşırı kollayıcıdır. Bunun sonucu olarak çocukta bağımlılık ve güvensizlik gelişir. Çocuk karşılaştığı her olayda anne-babasına yaslanır, onlara güvenir fakat kendisine güvensizdir.
Sevgi yetersizliği veya yokluğu sonucu ise, çocukta kendine ve çevreye karşı güvensizlik ve olumsuz duygular gelişir. Doğal olarak aşırı sevginin veya yetersizliğinin de dereceleri vardır. Sevgi yetersizliğinin en aşırı ucu, çocuğu terk etmek veya kabullenmemektir. Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre sonuçları daha ağır olmaktadır.
Disiplin ve sıkı eğitim uygulayan anne-babalar çocuğu kendi tasarladığı bir kalıba göre yetiştirmek amacını güderler. Çocuk sıkı bir denetim altında tutularak en küçük yanılgı ve hataları gözden kaçmamakta, bunların önemle durulmakta ve düzeltilmesi istenmektedir. Böyle aileler fiziksel cezayı ön planda kullanmakta ve çocuklara kendilerini yönetme fırsatı vermemektedir.
Bireyin kendine güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe sayan bir disiplin yöntemi olan sıkı eğitim ile büyüyen çocuklar kibar, sessiz, uslu ve dürüst olmalarına karşın küskün, çekingen, kolay etkilenebilen, huysuz ve aşırı hassas bir yapıya sahip olabilmektedir.
Gevşek eğitimde ise “hoş gör, boş ver” anlayışı egemendir. Bu anlayışta “Her şeyi hoş gör; çocuktur her şeyi yapar; çocuk özgür olmalıdır; onun her dediğini yapın; ona sevgi verin yeterlidir” şeklinde yüzeysel ve asılsız öğretiler vardır. Bu tutumda çocuğun olumsuz davranışları aşırı hoşgörü ile karşılanır. Aşırı gevşek tutumla yetiştirilen çocukların bencil, sabırsız ve anlayışsız oldukları ileri sürülmektedir.
Aşırı denetim çocuğu pasifleştirirken aşırı hoşgörü çocuğun şımarmasına neden olmakta ve olgunlaşmasını engellemektedir. Bazı ailelerde ise disiplin bulunmakta, ancak ne zaman ve nerede uygulanacağı belli olmamaktadır. Anne-babaların tutumu aşırı hoşgörü ile katı cezalandırmalar arasında gidip gelmektedir. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk hangi davranışın ne zaman ve nerede yapılacağını ayırt edemez.
Tutarsızlık, bir günün bir güne uymaması biçiminde olabileceği gibi anne-babanın birbirine çok aykırı ceza ve eğitim anlayışlarının olmasından da kaynaklanabilir. Bu tutum sonucunda çocuklarda iç çatışmalar ve huzursuzluklar gelişir, ardından dengesiz ve tutarsız bir yapının oluştuğu gözlenir.
Olumsuz Aile Davranış Şekilleri
Aşırı Sevgi Ve Gevşek Eğitim;
Ailelerde bu tür davranışlarda sevgi, çocuğa şımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuktan çok az şey beklenir. Bu tarz yetiştirilen çocuklar genellikle erişkinlik yaşamlarında sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza çıkar.
Verilen sevgi, aşırı vericilik ve aşırı koruyuculuk biçimindedir. Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde görünürse de aslında ailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. Çocuk ne kadar büyümüş olursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir.
Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığı fazladır. Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurulabilir; çocuk dayanaksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına başlama olasılığı artar.
Bir kısım anne-babalar otorite olmayı öğrenememişlerdir; bunlar çocuklarına gerekli sınırlamaları koyamazlar. Bazı anne-babalar ise katı baskı altında yetişmişlerdir. Kendi yaşamadıklarını çocuklarına yaşatmak isterler ve dolaylı olarak doyum sağlamaya çalışırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olması kadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına neden olur. Bu gibi çocuklarda başkaldırıcı ve toplumdışı davranışlar daha sık gözlenir.
Aşırı Sevgi Ve Sıkı Eğitim;
Sevgi, diğer davranış da olduğu gibi aşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır. Ancak çocuğa bir bebek gibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbir şey esirgenmez; özel dersler aldırılır, çeşitli olanaklar sağlanır. Buna karşılık çocuktan ileri düzeyde başarı beklenir.
Bu tutumla yetiştirilen çocukların nevrotik olma olasılıkları çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundan çoğunlukla çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. Bazen çocuk bu özellikleri çok sindirmiştir ve kendisini aşırı derecede kontrol eder; böylece acımasız bir üst benliğe sahip erişkin olarak yetişir.
Yetersiz Sevgi Ve Aşırı Disiplin;
Disiplin genellikle aşırı cezalarla uygulanır, sıkı eğitim vardır ve en küçük şeyde cezalandırma (dayak, şiddet) yoluna gidilir. Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır.
Böyle yetiştirilen çocuklarda saldırgan ve antisosyal davranışlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek isterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar.
Gevşek Eğitim Ve Yetersiz Sevgi;
Genelde yoksul ve kalabalık ailelerde gözlenir. Çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi de yetersizdir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalışır. Böyle çocuklar pasif ve donukturlar. Bu tutumda da disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğin buradaki nedeni sorumsuzluk ve ilgisizliktir.
Sevginin yetersiz oluşu aşırı iticiliğe neden olur. Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmez. Hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır; bir an önce kendi kendisine yetmesi ve kendisine bakması beklenir.
Olumsuz Aile Davranış Modelleri
Anne ve Baba Davranışları Arasında Tutarsızlık;
Bir çocuğa annenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulan sınırların sürdürebilmesi için anne-babanın davranışlarında tutarlı olması gerekir.
Aile İçinde Kardeşlere Farklı Davranışlar:
Burada çocuklar arasında ayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağını ıslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır.
Aile İçi Kutuplaşmalar:
Aile içindeki bir grubun başka gruba ya da kişiye karşı çıkması, gizli anlaşmalar oldukça sık görülür. Bazen anne-baba çocuklara karşı, çocuklar anne-babaya karşı, bazen de bir çocukla baba, bir başka çocukla anneye karşı kutuplaşabilir. Çocuk aile içinde herkesin yüklendiği bir şamar oğlanı da olabilir.